Şükretmek

Sevenlerin sedası yalnız şükür ve yalnız sevinçtir , imdat ve feryat değil.
İnsan bugün zorda, maddi dünyanın sıkıntıları onları öyle sıkıştırmış halde ki, hani neredeyse Yaratan’ın kendilerini unuttuğunu bile zanneder olmuşlar. Böyle olunca dua ve dilekleri de hep istemek yönünde. O’nun düzeninin ne olduğunu, dileklerinin nasıl gerçekleşeceğini ise bilmez haldeler. Aslında şükrü bilmek ve şükür içinde yaşamanın ne olduğunu unuttular da ondan. Aldıkça, aldıklarında O En Yüce Olan’nın vericiliği hiç akıllarına gelmiyor. Zannediyorlar ki aldıkları, onlara nasip olan herşey, zaten onların yaptıkları sonucunda onlara geliyor. Çalışıyorlar ve kazançlarını veren patronları diye düşünüyorlar. Çalışıyorlar ve onlara kazançlarını veren hep patron, oysa ki o patronu Yaratan’nın aracı kıldığı hiç akıllarına bile gelmiyor.

Hepimizi vareden Yüce Yaratan bizlere türlü türlü imkanlar veriyor. Aslında ona minnet duymamız gerekiyor. Bunun da en güzel yolu O’na şükretmek. Aslında şükretmek O’na hizmet etmeye başlamak demek. Bu da ancak O’nun varettiği, herşeye hizmet etmek demek. Aç olana bir lokma ekmek, susuz olana su, sevgisiz olana sevgi verebilmek. Tüm insan kardeşlerimizin hayrına çalışmak, onların yardımlarına koşmak, onlar için ne yapabiliriz diye düşünmek gerek. O’nun varettikleri sadece insanlar da değil ayrıca, insanlar kadar hayvanları, bitkileri de düşünmek gerek. Bir bitkiye su vermezseniz ne olur? Kurur gider. Onun da ölebileceğini ve hayatta kalabilmek için suya ihtiyaç duyduğunu düşünmek gerek.

Bir zamanlar en büyük hayrı bir kadın, bir parça bez ve bir çubuk ile işlemiş. Ne yapmış bilir misiniz? Suyun sadece kuyudan çekilebildiği bir yerde susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeği görünce elbisesinden bir parça bez yırtıp bir çubuğa dolamış, kuyuya sallandırıp beze suyu emdirmiş sonra da hayvanın ağzına o bezi sıkarak onun susuzluğuna çare olmuş. Onun yaptığı bu iş olmasaydı belki de hayvancık orada ölüp gidecekti. O hayvanı oraya kadar getiren kim? O kadını onunla buluşturan kim? Yaratan. Ama sıradan düşünce içinde olan biri tesadüf der çıkar. Varsın öyle düşünsünler, bir gün elbet onlar da gerçeği görüp anlarlar. Sabrımızı başlarına bekçi edip, bir gün elbet onların da gelişeceklerini düşünmeli, onların tekamül edebilmeleri için zaman tanımalıyız. Onlarla çekişmeye girmek sadece zaman kaybıdır. Gelişmemiş olan bir anda gerçeği fark edemez ki. Fark edecek hale gelen de zaten böyle, olurdu olmazdı çekişmesi içine girmez.

Şükür gerçekten gereklidir. Çünkü Yaratan, bizi sevgisinden varetti. Yaşayıp yükselmemiz için gereken her şeyi yine hayrımıza verdi. Derin düşündüğümüzde, her şeyimizle, tepeden tırnağa O’na borçluyuz. Öyleyse O’nun önünde küçüklüğümüzü bilip, her şeyin O’ndan geldiğini ve hayrımıza olduğunu idrak ederek O’na gönül dolusu şükretmeli, sevgi ve saygımızı sunmalıyız. Bu da dilde gereken şükürdür. Ama sadece dilde şükür O En Yüce’nin istediği değildir. Dilimizin dediğini davranışlarımızla da göstermeliyiz. Yaptıklarımız yoksa, sözler hep havada kalacaktır. Yaptıklarımız ise sözlerimizi baki kılacaktır.

Borçlu olduğunu hissedip, gönlü şükürle dolan insan, bunu ödemenin yolunu arar. Ne yapıp edip, bunca aldıklarına karşılık sevdiğine, Yaratan’ına, bir şeyler vermeyi diler. Ancak Yaratan eksiksiz ve tam olduğundan, O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O halde bu borcu ödemenin bir tek yolu kalıyor. Bizim gibi ihtiyacı olan kardeşlerimize aldığımız iyi şeylerden vermek onlara iyilik yapmak. Zira O’na olan borcumuzu birbirimize iyi verdiklerimle ve iyi yaptıklarımızla ödeyebiliriz.

Yaşama sevinci duymak ve yaşamaktan memnun olmak da şükrün bir belirtisidir. Çünkü sağlıklı insan, nimetten zevk alır. Hasta olup dilimiz paslandığında, yediğimizden tat alamayız. İşte insan, ruh sağlığı yerinde olarak, doğruda ve iyide oldukça, yaşama sevincini, ta içinde duyar ve varoluşun o şen kahkahasına ulaşır. Öylelerinin yalnız yüzleri değil, gözleri de güler.

Madem ki, her şey Allah’tan ve bizim hayrımıza, başımıza gelen iyi de kötü de olsa yine şükretmek gerek. Horasan erlerinden biri, vardığı diyardaki yol erlerine sorar: “Hal ve gidişiniz” nasıl?” Onlar da: “Bulunca şükrediyor, bulamayınca sabrediyoruz” derler. Bunun üzerine ermiş: “O kadarını Horasan’ın köpekleri de yapıyor. Biz bulunca veriyor, şükrediyor, bulamayınca sınandığımızı, başka bir hayra hazırlandığımızı bilip, yine şükrediyoruz” der. Hakikaten O’nun sınamasını azap sayıp sıkılmamak daha çok yakışır insana. Çünkü O, sevdiğini biran önce arıtmak ve yüceltmek için daha çok sınar ve silkeler. O yüzden sıkıntının, darlığın altındaki gizli hayrı ve güzelliği görüp, yine şükretmek lazımdır.

Demek ki şükrün kapsamı içine, her şeyin O’ndan ve hayrımıza olduğunu görmek, O’nun önünde küçüklüğümüzü bilmek, yaşamaktan, O’nun kulu olmaktan memnun, sevinç içinde bulunmak, gönül hoşluğu ile O’na ve kullarına kulluk etme konuları da giriyor. Biz böylesine şükür içinde olur, yaşamımızı bir şükür şarkısı haline çevirebilirsek, daha büyük nimetlere (iyiliklere) ve yüceliklere hak kazanmış oluruz. Şükür nimetin sürekliliğini sağlar ve yeni nimetlere yol açar. Yani geniş anlamda Tanrı aldığının değerini bilip, verenlere daha çok verir. Çünkü kanun böyledir. Verene verilir , veren el boş kalmaz. Böyle vererek gerçek şükredenler O’nun eli olurlar bir bakıma.

Michelangelo’nun “Adem’in Yaratılışı” tablosunda, Adem Tanrı’ya öyle bir bakar ki, gözlerinde, kendisine hayat bahşeden Tanrı’sına şükür okunur. Haydi hep birlikte kendimizi, yaptıklarımızı, davranışlarımızı yeniden, ele alıp gözden geçirelim. O’na layık, gerçek şükreden kullarından olmaya çalışalım.

Hep Sevgiyle Kalın…

Uzman Psikolog
Ali Rıza Tanaltay

One Comment

  1. Pingback:keto tone diet pills

Comments are closed.

START TYPING AND PRESS ENTER TO SEARCH